3 Şubat 2013 Pazar

Sizi terk eden eski ve kaba bir dost gibidir zaman…

(“Time’s so unkind, like an old friend leaves you behind…” Keane-He used to be a lovely boy)
 
"Bernie: Zaman serseridir değil mi? O serserinin seni itip kakmasına izin mi vereceksin? Scotty başını iki yana salladı: “Serseri kazandı”…”  Scotty zamana yenilmiş bir müzisyendi okuduğum kitapta…Serseri her zaman kazanıyor bu gezegende.
 
Zaman bizi başlatan, hızlandıran, yavaşlatan ve bitiren.. Bizim serseri çizgisel zamanımız.. Ya evrende? Orada da mı serseri kazanıyor? Yoksa o serseriyi ciddiye alan sadece biz miyiz?
İlk öğrendiğimde; “4. Boyut zamandır” diye bilmiş bilmiş konuşurken, ilk üç boyut kafamda netti, ama 4. Boyut, yani 'zaman’ı x, y ve z düzlemi gibi bir yere yerleştiremiyordum aslında ve hala da öyle...
 
Kendi bedenimize ve etrafımızdaki canlılara bakınca, başlangıçtan sona gidiyor gibi görünen zaman, evrensel düzen içinde sondan başa gidiyorsa?
Bir ‘bütün’ olan evrenin, patlamayla birlikte parçalanan ve genişleyen yapısında, her parça kendi hikayesinin sonuna kadar gidip, tekrar ‘bütün’e, yani başa dönüyorsa?
Ya da bir ‘son’ veya bir ‘başlangıç’ bu hikayenin hiçbir yerinde yoksa?
Döngüsel bir düzende başlangıç veya son olamayacağı gibi...Kozmolojide 3. Olasılık olarak   bahsediliyor bu döngüsel düzenden. Nedense ben de kendime en yakın bu olasılığı tutuyorum. Başa dönmek, her şeyin bitmesi fikrinin ideal bir panzehiri olduğu için olabilir..
 
Sorular,sorular, tahminler.. Belki de cevap çok basit…
 
“Time is just one damn thing after another” Anonim
 
Milyonlarca ışık yılı uzakta patlayan bir yıldızın görüntüsü bize ulaştığında, o görüntünün milyonlarca yıl boyunca uzayda yolculuk ettiğini biliriz. Bu gördüklerimiz, bizi geçtikten sonra yolculuğuna devam edecek ve başka dünyalardaki gözlerin önünden de geçecek ve bu yolculuk evrenin bir sonu varsa ancak orada bitecek..
Bu durumda bir ‘yokoluş’tan söz etmek mümkün müdür?
 
Zaman belki de insanların kafasında yarattığı psikolojik bir sınırdan başka bir şey değildir…Beynimiz belki bu kadar soyut bir kavramı algılayacak kadar gelişmediği için, çaresizce onu çerçeve içine alma eğilimindedir…
 
“Fiziksel hiçbir obje ışık hızını geçemez” Albert Einstein
 
O zaman ‘fiziksel olmayan’ bir objeyi, haberci güvercin gibi bedenimizden çıkartıp uzaya fırlatmamız gerekiyor..Bunu başarırsak zamana meydan okuyacak bir parçamız olur. Belki de düşünmeyi öğrendiğimizden beri bunu yapıyoruz farkında olmadan.
 
“Geçmiş, bugün ve geleceğin karşımda aynı anda varoluşunu görüyorum” - şair William Blake (d.28 Kasım 1757),
“Geçmiş, bugün ve gelecek arasındaki ayrım sadece bir illüzyondur, inatçı bile olsa” -  Albert Einstein (d.14 Mart 1879)…
“Ve son ve başlangıç her zaman oradaydılar, başlangıçtan önce ve bitişten sonra. Hepsi her zaman şimdidir” T.S. Eliot (d. 26 Eylül 1888)
Algıdaki bu ortaklık…
 * 
Belki biz zamana, binlerce yıl insanın suya veya güneşe, onunla ne yapılacağını bilmeden baktığı gibi bakıyoruz. Önümüzden akıp gidiyor ve biz ondan yaşam enerjisi üretemiyoruz..
Zaman durdurulabilse belki, belki biriktirilse…Büyük tecrübelerin kesilmeden birikimi insanlığın gelişim hızını kat kat artırmaz mıydı? Sanatın gelebileceği nokta, Leonardo Da Vinci birikmiş zamanlar sayesinde hala yaşasaydı…
 
Bir gün iyi ile kötüyü ayırabilirse insanoğlu, zamanı biriktirmeyi ondan hemen sonra öğrenir umarım.
 
Belki de zaman sadece, içimizde duygu üreten bir rüzgardır. Duygular zamana, düşünceler ise hıza aittir…
 
@serapisi

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder