(“Time’s so unkind, like an old friend leaves you behind…”
Keane-He used to be a lovely boy)
"Bernie: Zaman
serseridir değil mi? O serserinin seni itip kakmasına izin mi vereceksin?
Scotty başını iki yana salladı: “Serseri kazandı”…” Scotty zamana yenilmiş bir müzisyendi okuduğum kitapta…Serseri her
zaman kazanıyor bu gezegende.
Zaman bizi
başlatan, hızlandıran, yavaşlatan ve bitiren.. Bizim serseri çizgisel zamanımız..
Ya evrende? Orada da mı serseri kazanıyor? Yoksa o serseriyi ciddiye alan
sadece biz miyiz?
İlk
öğrendiğimde; “4. Boyut zamandır” diye bilmiş bilmiş konuşurken, ilk üç boyut
kafamda netti, ama 4. Boyut, yani 'zaman’ı x, y ve z düzlemi gibi bir yere yerleştiremiyordum
aslında ve hala da öyle...
Kendi
bedenimize ve etrafımızdaki canlılara bakınca, başlangıçtan sona gidiyor gibi
görünen zaman, evrensel düzen içinde sondan başa gidiyorsa?
Bir ‘bütün’ olan
evrenin, patlamayla birlikte parçalanan ve genişleyen yapısında, her parça
kendi hikayesinin sonuna kadar gidip, tekrar ‘bütün’e, yani başa dönüyorsa?
Ya da bir ‘son’ veya bir ‘başlangıç’ bu hikayenin hiçbir yerinde
yoksa?
Döngüsel bir düzende başlangıç veya son olamayacağı gibi...Kozmolojide
3. Olasılık olarak bahsediliyor bu döngüsel düzenden. Nedense ben de kendime en
yakın bu olasılığı tutuyorum. Başa dönmek, her şeyin bitmesi fikrinin ideal bir
panzehiri olduğu için olabilir..
Sorular,sorular, tahminler.. Belki de cevap çok basit…
“Time is
just one damn thing after another” Anonim
Milyonlarca
ışık yılı uzakta patlayan bir yıldızın görüntüsü bize ulaştığında, o görüntünün
milyonlarca yıl boyunca uzayda yolculuk ettiğini biliriz. Bu gördüklerimiz,
bizi geçtikten sonra yolculuğuna devam edecek ve başka dünyalardaki gözlerin
önünden de geçecek ve bu yolculuk evrenin bir sonu varsa ancak orada bitecek..
Bu durumda bir ‘yokoluş’tan
söz etmek mümkün müdür?
Zaman belki de
insanların kafasında yarattığı psikolojik bir sınırdan başka bir şey değildir…Beynimiz
belki bu kadar soyut bir kavramı algılayacak kadar gelişmediği için, çaresizce
onu çerçeve içine alma eğilimindedir…
“Fiziksel
hiçbir obje ışık hızını geçemez” Albert Einstein
O zaman ‘fiziksel
olmayan’ bir objeyi, haberci güvercin gibi bedenimizden çıkartıp uzaya
fırlatmamız gerekiyor..Bunu başarırsak zamana meydan okuyacak bir parçamız
olur. Belki de düşünmeyi öğrendiğimizden beri bunu yapıyoruz farkında olmadan.
“Geçmiş, bugün
ve geleceğin karşımda aynı anda varoluşunu görüyorum” - şair William Blake
(d.28 Kasım 1757),
“Geçmiş,
bugün ve gelecek arasındaki ayrım sadece bir illüzyondur, inatçı bile olsa” - Albert
Einstein (d.14 Mart 1879)…
“Ve son ve
başlangıç her zaman oradaydılar, başlangıçtan önce ve bitişten sonra. Hepsi her
zaman şimdidir” T.S. Eliot (d. 26 Eylül 1888)
Algıdaki bu ortaklık…
*
Belki biz
zamana, binlerce yıl insanın suya veya güneşe, onunla ne yapılacağını bilmeden
baktığı gibi bakıyoruz. Önümüzden akıp gidiyor ve biz ondan yaşam enerjisi
üretemiyoruz..
Zaman
durdurulabilse belki, belki biriktirilse…Büyük tecrübelerin kesilmeden birikimi
insanlığın gelişim hızını kat kat artırmaz mıydı? Sanatın gelebileceği nokta, Leonardo Da Vinci birikmiş zamanlar sayesinde hala yaşasaydı…
Bir gün iyi ile kötüyü ayırabilirse insanoğlu, zamanı biriktirmeyi ondan hemen sonra öğrenir umarım.
Belki de zaman sadece,
içimizde duygu üreten bir rüzgardır. Duygular zamana, düşünceler ise hıza
aittir…
@serapisi