Hergece, helede cok yorgunsak, o asude bahar ulkesinin kapisi olan yastiga ne buyuk sevincle basimizi koyariz. Derken goz kapaklarinin inmesiyle, sanki kepenkleri indirip artik evine gitmeye calisan esnaf gibi, madde alemiyle irtibati kesmek isteyen ruh bir bilinmezlik yurduna kosmaya baslar. Artik tum alis-veris, kavga-gurultu, dert-tasa, sevinc-nese geride birakilmis, tam teslimiyet alanina girilmistir. Burada irade ve ben ile ilgili hicligin basladigi bir karsi koyamayis, bir aidiyetlikten soz ediyoruz. O asude bahar ulkesine giris icin kimlik gostermenize gerek yoktur.
Her gece olumun kucuk bir provasina kosuyor oldugumuzu bilsek acaba o tatli sevincten eser kalir miydi yorgunlugumuzu sifirlayacak uykuya dalarken? Uyku, balonun ipinin henuz hala elimize bagli oldugu,cektiginde ruhun gerisin geri geldigi, olume bu yuzden kardes olabilecek tek sey. Olumde o ip artik coktan kesilmistir.
Uyku diyarina cekildiginizde, geride birakilan bedeniniz fonksiyonlarini tamamiyla yerine getirse de, dunyada olup bitenden bi-haber,tamiyle masum, ve hicbirseyden mesul degilsiniz. Yani hiclik diyarinda her daim gunahsizsiniz.
Ebussuud Efendi, Kanuni'nin kulagina makbul Ibrahim'inden kurtulabilmek icin bir yontem fisildar: ancak uykuya dalarsaniz onun kellesini aldirabilir ve boylelikle onu kendinizden bile koruyacaginiza dair yemininizi de bozmamis olursunuz. Bu fikrin dahiyaneligi tamamiyle gercekliginden gelir.
Sevgi ve selamlarimla
Daglarkizi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder