İnsan, hayvan,
hatta bitki… Çeşitli saatlerinde günlerin..Kimimiz geceleri, kimimiz tüm gün
boyunca. Kimin biyolojik saati nasıl kurulduysa…Kiminin av saati, kiminin
fotosentezi, kiminin kendi kendine kurduğu garip düzende, sabahın köründe
gitmesi gereken ‘işi’…
Uyku düzenini belirler..
En derinlerdeki
rüyalar çıkar saklandıkları yerden. Okyanusun dibinde ışıksız yaşayan balıkların
dansı başlar, uyku en çok burada dönüşür sahneye.
Uyku ancak en derinlerde sahne olur en içten
gösterilere, insan da belki en çok uykuda insan...
Her insanın
dolabında bir kral veya kraliçe kostümü asılıdır, rüyalara hazırlıksız
yakalanmasın diye.
En itilmiş korkular çıkar ortaya, günlük yaşam
algılarından köşe bucak saklanan. Ve binlerce yıldır, en itilmiş korkular koparır uykuyla rüyanın binlerce yıllık bağını..
Uyku tuvaldir, ressamın yolculuğunda gördüğü ve belki de gördüğünü bilmediği tüm yaşamlardan renkler
kattığı rüyaların tuvali.. Tüm çocukluk özlemleri, tüm ergenlik sancıları, tüm ayrılmalar ve
yeni başlangıçların özgün renklerine ev sahibi..
Uyku simyacıdır, yorgun ve bitmiş bir bedeni, topu topu birkaç saatte
yeni kavgalara hazırlayan..
Uyku çağırırken gitmek istemiyorsak…Ya önümüzde kocaman belirsiz bir hayat vardır, ya AŞK başlamakta veya bitmiş , ya da ardımızda kalmış kocaman uzak bir geçmiş..
Uyku çağırırsa
gitmek gerekir..Gidilmeyen her uyku, yok hanesine yazar adınızı. Ve mutlaka telafisini
ister devamsızlıkların…
Herkese görevini
iyi yapan bir uyku dileğiyle..
"Herhangi bir
günün içinde uyku ile uyanıklık arasında bir yerde atar,
kalp o vasat
ritmiyle…Ne içindeyizdir yaşamın, ne kenarında.
*
Ya uykunun kollarında, ancak düşlerde olabilecek mutluluklarda,
ya gerçeğin savaşında, cesaret kılıcı parladığında atar,
kalp o çılgın ritmiyle…"
@serapisi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder