30 Aralık 2012 Pazar

Hancı



Ben bir yolcunun Hancı kızıyım. Çok yolcu gördüm, yol hikayesi dinledim.

Kimisine imrendim içimde bir şeyler kıpırdadı, yerimden doğrulmak  istedim; kimisine ise üzüldüm koltuğuma daha da yapıştım. Hikayelerde herkes ayrı yollardaydı ama hepsinde bir ortak yön vardı: cesaret!

Cesur insanlara, bir şeyleri göze alanlara bu yüzden sonsuz saygı duyarım, değer veririm.

Biz hancılar için yola çıkmak zordur. Gözü karartmak ister, heyecanı kontrol etmek ister, hedef belirlemek ister yada bir fitilin ateşlenmesi gerekir. 

Bir kez yola çıkınca ardında iyi yada kötü, mutlaka birşeyleri bırakmışsın demektir. Bırakmak, terketmek, içinde yaşadığın değil, içinde yaşattığın kozayı söküp atmaktır. Kaybedecek bir kozan yoksa herşey daha kolaydır yolcu için. 

Sarıp sarmalayıcı, koruyucu kozanın sıcağı olmadan hissettiğin çıplaklık, savunmasızlık korkutur. Bu yüzden nereye gideceğini bilmeyenlere göre değildir yolculuk.

Karar vermek kemirir içini. Dibini tabanını göremediğin bir uçurum kenarından karşı taraftaki olası bir düzlüğe atlama cesareti gibi. Orada gerçekten bir düzlük, hatta düzlüğün hayali bile varsa göze alırsın sıçramayı. Yoksa sıkıca tutunursun uçurumuna. 

Varmak için çıkılan yollar vardır, kararlılar, dayanıklılar ve azimlilerin önünde sonunda tamamladıkları,  çetin ama varış noktası önceden işaretli bir parkurdur. 

Kaçmak için çıkılan yollar vardır, ilk soluk mesafesinde hedefsiz koşulan, ikinci sokukta yavaşlanan ve sonra kaybolmuşlukta atılan küçük korkulu adımlarla ilerlenen. O yolun sonu belirsizdir, yolcusu ümitsiz.

Hiç bir yere varılmasa da yolda katettiğin mesafe yanına kar kalır. Gördüğün manzara değişir, insanlar değişir, iklimin değişir. 

Varılan noktadan dönüp ardına baktığında, yapılan yolculuk gurur verici olmalı. Hanıma uğrayan insanların yüzlerinden okuyorum bunu. İçimi burkuyor bazen, belki bir gün ben de diyorum...


@inciRSE

yol=hızXzaman - zaman=yol/hız



Hesapta yol eve götürür. Evden kaçıp evini aramak da ne oluyor? 

Asıl macera aslında bir evin olmadığını farkettiğinde başlıyor. Yolları ev ediniyorsun. Git babam git. Her gittiğin kentte eve döndüğünü sanıyorlar. 

“Yoo, bu kentle hiçbir ilişkim yok. Söylemesi ayıp, kimseyi tanımam burada. 5-10 yılda bir söker söker dikerim hayatımın köklerini  yeni topraklara. 'Benim burda kararım yok/ Ben burdan gitmeye geldim.’”

Onlar daha şanslı herhalde; “burada” doğan, dönüp dolaşıp buraya gelenler, ya da hiç gitmeyenler. Çocukluklarının, gençliklerinin peşinde onlar. Sen her birini ayrı bir kente gömmüşsün, kazıp duruyorsun hala…

Zamanla kökleşen, kemikleşen ilişkilerin güvenli suları mı, yoksa yepyeni denizlerde sonu belirsiz derinlik ölçümü mü?

Birçok kere gittiğin yolda bile kılavuz olmadıkça per-perişan olursun” demiş ya Mevlana… Sen hala kılavuz ararken bir de bakmışsın peşinde bir sürü insan. “Arkadaş, etmeyin, gitmeyin, benim yolum yolsuzluğun yolu, en iyi kılavuz kendini gereksiz kılandır” filan desen de yüzüne tuhaf tuhaf bakıp devam ediyorlar izlemeye. Bir de uhrevi havalara filan bürünsen var ya… Mazallah! 

Neyse, sen sana gelen yollarda daima beni bekle. Mutlaka kesişecektir yolumuz.

@dagkedisi


Kararı Yol verir, sen uyarsın.


 
YOL

Bir şehir bir şehre bağlanır,
Yol çöpçatan olur, güvenirsin.
Gözyaşına, umuda, meraka,
endişeye, kararlılığa, pişmanlığa
Yol sahne olur, oynarsın.
Bir kalp bir kalbe küser,
Yol kara kedi olur, ayrılırsın.
Bir sırrın vardır,
Yol sırdaş olur, anlatırsın.
Başlamaktan korkarsın, bitmesinden korkarsın,
Yol bahanen olur, kaçarsın.
Çocuk kalırsın, istenmezsin
Yol zaman olur, olgunlaşırsın.

Çıkmaz sokak gibi kapanır çözümler
Yol fırsatın olur kullanırsın,
Yol kalemin olur yazarsın,
Yol hayatın olur yaşarsın…
 Zaten hep ihtiyacından fazlasını alırsın yanına ve birçoğunu kullanmazsın, yola çıkmadan önceki endişelerin, yolculuk eden sana ait değildir çünkü...
 
YOLCULUK
İnsan seli dalga dalga, pür telaş,
gelenler, gidenler, tekrar tekrar,
sabırsız bir göz için ne zordur bu döngünün içinde,
taşa takılmış yosun gibi durmak..
 
Evrensel kurallar değişseydi, ışık hızından daha hızlı hareket edebilseydik ve zamanda geriye gitmek mümkün olsaydı yolculuğun ve sanatın tüm denklemleri değişirdi.  Ama Yol halen büyülü ‘gelecek’ çizgisinde. Görmenin sınırında bitmiş gibi görünse de bitmez, devam ettiğini bilirsin..Hayatın senden sonra da devam edeceğini bildiğin gibi..
 
“Kalbim kırık, kapılar açık
Aynı şarkıyı söylüyorum.
Yolum ince, yolum uzun
Yalnızlığımda yürüyorum”
6.Cadde-Dönersen
@serapisi

29 Aralık 2012 Cumartesi

Bu yol nereye gider?

  "Bir hedef var, ama yol yok; bizim yol dedigimiz sey, bir duraksamadir."  -Kafka.

Bir hedefi olmadan da yollari çok olur, bazi insanlarin.
Ya da Kafka’nin deyimiyle duraksamalari belki de...
Yolu çok olanin kökleri de olmaz. 
Bir ‘gar’da yasar gibidir öyle insanlar.
Hayatlari peron aralarindadir.
Ya kendilerinin, ya da önlerinden geçenlerin hep yetismeye çalistiklari bir tren vardir.
Alismislardir ama bu duruma.
Öyle ki, kökleri hep katli, bavullarinda saklidir artik.
Bilirler, her durak, baska bir yolun baslangicidir.
Altin kurallari vardir o yüzden: 

-O bavul asla açilmayacaktir!-
Durakta inilse de, yol devam eder...
…durmak sadece moladir.
Bir kahvelik vaktimiz her zaman vardir ama dimi?
- Kahve?

 

Kareli Battaniye
@eksenkarakter

Yola revan olduk...

Cogu zaman yola cikmak, yola koyulmak maksadi ile soylenir bu eski soz. Revan kelime manasiyla "giden, akan" demektir. Akan...Yol sanki bir su pinari onunla birlikte akan olmak...

Su gibi git, su gibi gel. Birseyler anlatir bize, misafir ugurlarken arkasindan dokulen sular.

Sanki zaman, onun icinde programlanmis kader ve amellerimizle insaa ettiklerimiz, bir su yolu ve zeminindeki cakil taslari ve biriken cali cirpiyi anlatir bize. O akisa meydan okuyan ameller bir kez birikip yolu tikadi mi, su akacak bir baska yol acar kendine.

Hani boyle akisa birak dendiginde hemen akil isyan ettirir ya insana, her yanlisa her haksizliga suskun kalirsin sonra, yakisir mi sana diye. Haklidir da, cunku o baskaldirinin icinde hakikat gizlidir, adaletin kilici vicdani seslendirir akil cunku.

Oteki taraftan yola revan olan, yanlisa yanlis, dogruya dogru gozu ile baktigimiz siyah beyaz gozlugu birakir, ilahi adalete teslim olmustur o kisi. Vicdanindan daha buyuk bir mekanizmanin adaletine tam inanip, okyanusa kavusma arzusu ile gorur olaylari artik.

Isyanlardan gecmeyen, kader taslarina takilip tokezlemeyen ve donup kendi icindeki atesten firinda kavrulup, huzur duymak istiyorum diye haykirmayan aslinda gercek anlamda akisa birakmanin guzelligini de tam olarak idrak edemez. Zitliklarla sevgiyi kesfetmeye programlanmis bu kainatin gercekleri. Kabul edelim.

Biz idrak ederek, o firinlarda yanmadan yola revan olmaya calisalim.

Kendi yolunun suyu gelir billur bir kaynaktan, birak da varsin, ugrasin muhabbet bagina, sulasin nektari, gulu, bulbulu.Yetmezse, hele bir aklin gayretine boyun egme.Anla bu tersine kurek cekis.Ulasirsin belki bilinmedik bir guzellik okyanusuna. Bu gidisin donusu yok, hep iyiye niyet etki, cikmasin yolun viraneye, daga, tasa.

Niyetsiz, hedefsiz, yol olmaz diyince sirri ele verdik. Baska lafa ne hacet...


Sevgiyle, muhabbetle kalin...

Daglarkizi

24 Aralık 2012 Pazartesi



 Kimselerin bilmediği bir dünya özlenir korkulur mu?


''Gökyüzü yarıldığı ,yıldızlar dökülüp denizler birbirine katıldığı zaman...''(İnfitar) diye başlayan ayette kıyamet  anlatılır, başka bir ayette kızıl bir topa dönüştüğü tasvir edilir.Yani bing bang gibi bir patlama ile yok olacağını düşündürür.Yada biz sıradan kişiler böyle anlıyoruz.Ama kıyamete dair genel algıda bu değilmi zaten.Bir an da ve ne zaman geleceği bilinmeyen.Haa alametleride olacakmış tabii.''Bina ve zina'' çoğaldığında,''Camiler çoğalıp cemaati azaldığında''gibi durumlar zuhur ettiğinde ki bir hayli yaklaşmışız demektir.:)
   Bazı reformist yorumculara göre ise kıyamet bizim beklediğimiz büyük yokoluş şeklinde olmayacak.O bir süreç ve herkesin kendi kıyameti kendine .Sizin başınıza gelen, yaşadığınız her kötü  şey sizin kıyametinizdir gibi ''soft ''anlayış daha kulağa hoş gelse de ben şahsen bu kadar kolay kurtaracağımızı(!) sanmıyorum.:(  (off  bu bir sürü alt başlık yaratan derin bir mevzuu)

Birde şöyle düşünmek lazım.Evrende her şey bir devinim, dönüşüm içindeyken evrenin kendisi sürekli genişliyorken ve tanrının yaratma gücünün farkındayken bu gezegen ve insanın yaşam formu neden değişmesin? Hem ölünce ölmüş mü olacağız?Öyle olsa Mevlana ölümünü düğün günü sayarmıydı?

Zaten bu dünyanın geçici olduğu sonsuz yaşamın öteki tarafta olduğu söylenip durmuyormu yüzyıllardır? O halde kıyametten korkmaya gerek yok.Korkumuz Mahkeme-i Kübra'dan aslında. 
Ben ve bu bloğun yazarlarının affedilmez büyük günah işlemiş olduğunu düşünmüyorum.:)) (Allahım haddimi aştımsa affet).Küçük günahlardan sarhoş bile olsak dilekten ayığız.Umudumuz rahmetinde.Hem'' biz mahşer gününün imanı ve secdeden başka namaz bilmeyenlerde değiliz.'' 
Ruhun şad olsun Hayyam rabbim bizi de senin sırrına eriştirsin.

Sevgiyle... Hu
@sufistik



Biri kiyamet mi dedi?


Dünya’nin bi yere gittigi yok.

Bi kere buna izni bile yok.
Bizim gibi her seyini erteleyen bir insanoglu varken ortada, nereye kayboluyormus?
Daha yapacagimiz çok sey var.
Daha bitmeyen okulumuz, bitmeyen i$imiz, bitmeyen hayallerimiz var bi kere...
Daha sevip, a$ik olacagimiz insanlar...
Sizi bilmem ama ben bi yere gitmiyorum!
Eger Dünya yok olacaksa da, bunun için zaten  yeterince elimizden geleni yapiyoruz...
Kiytiriktan bir komete birakacak degiliz ya bu "$erefi"!?
Milyon senedir yorulmadigin kadar, Seni bi kac bin senede yorsak da...
Bi yere kaybolma sen Dünya!
Hakkinda söylediklerimize de aldirma. Hep simarikliktan.
Ay bizi, biz Günes’i sevmeye devam edelim…
Sen döndükçe de, ertelediklerimiz “yarin” gerçeklesir belki ha ne dersin? 

Kareli Battaniye
@eksenkarakter

23 Aralık 2012 Pazar

Giderayak Kıyamet- Maya stayla




Cehennemde deve boynu gibi yılanlar vardır. Bir defa soktuğunda kırk sene onun acısı hissedilir. Cehennemde palanlı katırlar gibi akrepler vardır. Bir defa ısırdığında kırk sene harareti duyulur. İşte bu yılan ve akrepler dünyada cimrilik eden kimselere musallat olurlar. Kötü ahlaklı ve insanlara eziyet verenlere eziyet verirler 
İmam Gazali


 
Bir melek bir ruhu cehenneme götürürken-Hieronymus Bosch

Her tür maskeden arınmış milyarlarca çıplak ruh. Bir DNA parçacığından yeniden bedenlendirilen sen’ler ben’ler… Bir tüyle tartılan yüreklerin yükü.  Dostoyevskiyen bir kurtla kuzunun buluşma sahnesi. 

İtiraz ediyorum hakim bey, bilmiyordum, meğer suçmuş. Tanıkları yönlendirmeyiniz sayın savcı. Mahkemenin tarafsızlığı…  Yasalar önünde herkes eşittir.  Ceza kanunun x bendi y fıkrasınca. Kır kalemi kes cezayı yaşamayı neyleyim? Şimdi bana kaybolan yıllarımı verseler… Hiçbir şey söylemeye hakkınız yok! Yeniden yaşasanız farklı olacaktınız sanki. Kimbilir belki bir kuş olsaydım ya da bir kuş geçseydi üstümüzden. Biz sizin geçmişinizi ve dahi ruhunuzu biliyoruz. Hayır, hayır! Bazı şeyler yalnızca bana ait. Benim onlar. Alamazsınız onları. Siz öyle sanın, sizin gibi milyarlarcasını gördük biz. Günahlarınızın hiçbiri orijinal değil. Bir kopya olmaktan öteye gidemezsiniz. 

“dogmatizm ve ataerkilliğin üzerine çullandığı bir kadın/ Bgn bi magzada bir erkek sevgilisine ben sana o elbiseyı gıydırtmen alamazsn dedi/ en derine, en sonsuza atmışsan korkma/ Dil anlaşılmayınca, sevinç de üzüntü de paylaşılamıyor:(/ aşkı ile kocasının Brad Pitt ile King Kong kadar/ hastayım yaşıyorum''yazamıyorum/ Zaman en üstün hikmeti yok sayıyor/ Bir annenin en yapmacık halini/ Yalnızlık ömür boyu ama” (23 aralık 2012 23:27-23:29 rastgele kopyalanmış tivitler)

An’lar kaybolup gitmiyorsa eğer tüm parametreleri gereği gibi işlemleyebilecek yeni bir insan beyni geliştirilmiştir umarım. Yoksa parça buçuk sözler kalacak geriye. O sözlerden bir savunma yazmak çok gülünç. En iyisi tüm suçlamaları baştan kabul edip yüce mahkemenin adaletine ve insafına sığınmak.

@dagkedisi

KIYAMETİM GELSİN!


Bize genlerimizin bu gezegende devamı gerekiyordu…Biz genlerimizi bu gezegende devam ettirmekle kalmadık…Her şeyin devamına karışabileceğimizi sandık..
Hayata geldiğimiz andan, bırakıp gittiğimiz ana kadar, dünyayı bize ‘öğretilen’ şekliyle algılamaktan bir an için kurtulabilseydik…
Kendimizin kıyameti olmaktan  kurtulurduk belki…

 Varoluş…Hala anlamlandırmaya çalıştığımız, çalışacağımız.. Evlilik Törenleri… İki insanın çoğalmak üzere sözleşme yapması, İnançlar… İnsanların anlamadığı dillerde dualar etmesi, bilmemesi, öğrenememesi, öğrenemediğinin yerine hikayeler üretmesi Tüketim yapay kağıtlar uydurup, para demesi, ihtiyaçlar üretip, paketleyip, enerji tüketmesi, reklam üretmesi, hayal üretmesi, hedef üretmesi, yalan üretmesi… Moda üretmesi, hayat tarzı empoze etmesi, kozmetik üretmesi, maske üretmesi…Duygular…Aşka inanması, roman yazması, şarkı söylemesi, resim yapması…
”İkeya Seki”kuyruklu yıldızının programında bu kadar amaçtan uzak detaylar yoktur muhtemelen..

Zeytinlerin pizzada, kakao çekirdeklerinin çikolata kaplarında, muzların sakızda, kayısının kremde, gülün parfümde, fosillerin benzin deposunda, ağaçların koltukta, suların buzlukta olması …
”İkeya Seki” kuyruklu yıldızının yörüngesindeki seyrinden daha doğal değildi muhtemelen...

 Denizin romantik bir yemeğin fonunda, gökyüzünün bir gökdelenin camında, jetlerin bulutlarda olmaları değil de,
“İkeya Seki” kuyruklu yıldızının nadiren de olsa hiperbolik bir yörünge çizmesi mi garipti? ’Nadiren’ ne demekti? Evrenin görebildiğimiz küçücük kısmında, oluşturduğumuz küçücük istatistiklere göre ‘nadiren’ olan şeyin hesabını mı soracaktık?

 Üzerinde yaratıldığımız dünyanın gözlerinin içine bir kez olsun bakabilseydik.. Kıyametin adının bu kadar beklenmedik, ürkütücü, karanlık bir tınısı olmazdı belki de..

 ...
Güneş ışınları birkaç yıl dünya yüzeyine ulaşamadı, okyanuslar dondu…Her şey olması gerektiği gibi oldu..Evrende bu olayı duygularıyla yaşayan kimse yoktu...
Kimse yoktu.

“Isn’t it strange that all life can pretty much end but the universe goes on as it is? No one else exists, but the moon keeps shining and stars keep falling” I.O Ellis-Love After the Gone

@serapisi

Benim Kıyamet'im


20Aralık 2012

Yarın "Kıyamet" kopar mı, kopmaz mı tartışmaları sürerken, Şirince'deki gecelik yatak fiyatları bol sıfırlı rakamlara varmış, I love Maya tişörtleri yok satarken; bir an durup düşündüm. 

Öleceksem bari bir vasiyet yazayım dedim. Kıyamet gerçekten koparsa, bırakacağım vasiyetten kimsenin yararlanamayacağını hatırlanyınca ise hayatımdaki insanları  değerlendirmeye karar verdim.

Yarın yok olacak olsam kime ne derim ve neleri yapmadan göçüp gitmiş olurum diye. 

Teşekkür edilecekler listemin bu kadar uzun oldunu bilmiyordum.
Aileni seçemezsin ama benim şeçme şansım olsa yine bu aileyi seçerdim. Yaşadığım sürece beni seven, destek veren, güvenen bir ailemin (topluca) olması hayatın bana verdiği en değerli hediyeymiş. Kıymetini bildim mi derseniz, duruma göre, işime geldiği ölçüde bilmiş olabilirim. Bazen burunlarından fitil fitil getirdiğim, sabırlarını zorladığım da olmuştur. Kan bağımız olduğu için kıyamayıp, beni kapıya koyamayacaklarına güvenmenin verdiği rahatlığa paha biçilemez.
Hepsine minnettarım. 

Arkadaşlarım;  kimi çok eski, kimi daha yeni edindiğim dostlarım. Aslında huysuzluklarıma katlandıkları, akıl verdikleri, benimle gülüp ağladıkları için onlara biraz da deli gözüyle bakmama rağmen teşekkürler. Ben kendimin dostu olsam çoktan çekip gitmiştim, onlarda peygamber sabrı varmış.  Bazen kırıldık, bazen barıştık ama kıyamet gününe kadar devam ettik ya;  peşimi bırakmayacak kadar da inatçılar,  vallahi bravo!

Hayatıma giren çıkan bir sürü insanın hepsine yetişemem ama bazılarına okkalı iki laf etmeden ölmek istemem doğrusu.

İki muhterem beyefendiye ve pek şahsiyetli iki hanıma "benden uzak olun da, cehenneme direk olun, umrumda değil" dizeleriyle veda etmek istiyorum. Yeryüzünde bir türlü bulamadıkları her ne ise umarım öbür dünyada onları bekliyordur. Bu da bir tür dilek ise, diledim gitti. 

Gelelim yapamadıklarıma; işte ölüp gitmenin en çok koyduğu his de bu: yaşanmamışlıklar. İlkbaharda çiçekli kırlarda koşamadım, kutuplarda beyaz geceleri göremedim, limuzinle gezemedim, sevdiklerime az vakit ayırdım ya da piyangodan para kazanamadım gibi maddi-manevi yaşayamadıklarım değil üzüldüğüm.

Elimde fırsat varken keşke herşeye daha çok gülseymişim, kahkahalarla, katıla katıla, nefes borum tıkanıp öksürene, gözümden yaşlar gelene kadar, yüksek sesle gülseymişim diyorum. Ben güldüm mü zorluklar daha baş edilir, problemler daha kolay çözülür ve huzur daha bir elle tutulur olacakmış meğerse. 

Geç de olsa bunu anlamaktan mutluyum; son iki günümü herşeye gülerek geçirdim ve bundan çok zevk aldım. Herkese tavsiye ederim. Sizi güldürmeyen insanlardan uzak durun.

Söyleyecek başka sözüm yok; nasılsa yarın mahşer de görüşürüz.

Elveda Dünya

-----   -----

22 Aralık 2012

Kıyamet kopmadı; hatta yakınından bile geçmedi.  Halbuki kendimi ne güzel hazırlamıştım oldu mu ya bu şimdi? Kıyamet değil ama kabak benim başımda patladı. 

Dünkü yazıdan sonra kırgın bir suratla annem geldi. 2 saatimi aslında onun sözünden hiç çıkmağımı, onun zayıf noktalarından faydalanıp işime geldiği gibi davranmadığımı, kendisinin rol modelim olduğunu izah ederek geçirdim. Eski defterler açıldı, saçıldı sonra tekrar toplandı çok şükür. Kıyamaz demiştim zaten.

Yakın arkadaşlarım aradı, "demek onları deli yerine koyuyormuşum, ben ne kadir kıymet bilmezmişim, yıllarca verdikleri kopyalar, akıllar ve yemek tarifleri haram olsunmuş, dediğim gibi şimdi çekip gidiyorlarmış da haberim olsunmuş."  Ne dedim ne dolaplar çevirdim o an ki panikten şimdi hatırlamıyorum ama sonunda bu yazının aslında bir şaka olduğuna, yarın hep birlikte gülelim diye uydurduğuma inandırdım. Bundan sonra bana temkinli yaklaşacaklarını düşünüyorum. Hiç iyi olmadı hiç. Ya işte böyle insanoğlu kuş misali, bir bakmışsın uçup gitmiş. 

"O iki beyefendi ve hanım biz miyiz?" diye arayanlar beni hayrete düşürdü. İsimlerini tek tek yazdım, epey uzun bir liste oldu. Hepsi de daha önce benim farkına varmadığım bazı olaylardan bahsetti. Onlar bir şey yapmamış da filanca yapmış, falanca da desteklemiş. Suçları üstünden atan atana.  Dinledikçe şaştım kaldım. Demek ki arkamdan türlü dolaplar çevriliyormuş da haberim yokmuş. Bende kendimi kül yutmaz sanırdım. Safmışım halbuki; öyle saf altın gibi değil, bildiğin saf! Yarası olan gerçekten gocunuyormuş dedim ve bunları öğrenmek beni çok üzdü. 

"Her istediğin oldu, neyin eksik de laf ediyorsun? Gülmemiştim diyip şikayet etme bak yaradanın gücüne gider" diye arayan yaşı ilerlemiş eş dost ve  bilgiç akrabalarıma onları evlerinden limuzinle aldırıp, ilkbaharda çiçekli kırlarda beraber mangal yapmayı, etleri ve içecekleri benim getireceğim sözünü vererek bu saldırıyı da püskürtmeyi başardım. Nasılsa yarısı dün ne yediğini hatırlamıyor,  bunu da unutacaklar diye düşünüyorum.

Şimdi çok mutsuzum, gülecek halim de kalmadı. Kıyamet kopsaydı iyidi. Bana bu oyunu oynayan Maya'lara teessüflerimi bildiririm, kıyamet diye bir şey uydurdunuz tamam da günü saati bile saptanmış kıyamet olurmu? Bu kadar da desteksiz atılmaz ki!  Bu kadar da körü körüne inanılmaz ki!









21 Aralık 2012 Cuma

Kiyamet kiyamet dediler...

Efendim,
Bir hicten ibaret olan bendenizin, hayretlere gark olmamiz gerekirken lakirtiya donusen kiyamet hakikatindaki yaziyi kaleme aldigim su vakitler, Mayalarin zihnimize kaktiktiklari dunyanin mefhum sonuna dakika dakika yaklastigimiz saatler, okyanusun oteki tarafinda. Beri tarftakiler, huuuu, yok oldunuz mu?

Ses gelmez...

Disardan kuru bir isteklilikle bekledigimiz isaretler hicbir zaman gelmez. Istegimizi dayandirdigimiz bir yucelik olmadigi muddetce tas seker, yildiz kayar, duvardaki tablonun civisi gevser...Bu liste a bak yaprak dustu amaya kadar gider. Biz butun kutsal kitaplarda okuduklarimizin, mitoloji oykulerindeki gizli mesajlarin hepsini madde dunyasinda arar dururuz, elimizde de kor isikli bir el lambasi ile hemde, yari bilgili aklin isigidir bu.

Aklimizin o tam isimasi icin ne ronesans, ne devrimler, ne baskaldirilar birturlu yeterli olmamis,
-izimler tasarlanmis,toplum mimarligina gidilmis,yasaklar konmus,adalet bile unutulmus ugruna (pes ya di mi pes). Bu akil bir turlu isimamis. Neden mi? Bu fakir sahsiyet, bendeniz, izin verin sirtindaki cuvalinda biriktirdigi bilgilere bir baksin...

Cok lakirti cikmadi o cuvaldan zira biz kimiz ki neyi aciklayacagiz. Cika cika bu cikti: Derlerki hakikat gunesi batarmis insanin dogusu ile, madde alemine adim attigimizda, cunku sinirli aklin sahasinda o gunes yakarmis biz Adem Havvalari. Benlik kiyafetine burunmus oldugu icin cenneti unutuan iblis melegi, yapmis etmis birseyler, o riza edenlerin teslim olanlarin ve yaraticinin hikmetinin isigindaki huzur cennettinden kovulmus bu ulu cift. 

Hakikat gunesi batmis bir kere. Benlikten arinana dek karanlik her yer bize. Hani derler ya gunes ne zaman battigi yerden dogarsa kiyamet o vakit kopar diye. Iste gonlunuzde, kalbinizde, olmeden once o hakikat gunesinin battigi yerden yeniden dogmasi gerek. Olmeden once olmek gerek. Bu mana kiyameti ki, iste o birturlu isimayan akil ancak gonulden yeniden dogan o gunesle aydinlanir. Ampuller falan ise yaramaz yani. Herbirimizin kisisel kiyameti olan olum (madde kiyameti) kapiyi caldiginda cok gec olmasin. Bosuna sinav dememisler bu hayati.

Ha dunyanin bir sonu var mi? Kimbilir belki icine bir evren sigmis insanoglunun bu anlattigimiz kiyamet simulasyonu makro boyutta bu evren icinde gecerlidir. Gun gelir gunes son bir kez batidan batar,dunyanin donusunu durduruacak o buyuk gok cismi gelir carpar,gunes battigi yerden yeniden dogar. Hayal alemi lakirtisi iste, bir Lars Von Trier filmi yada bir Jules Verne romani gibi. Insan ancak kendi mana dunyasina indirgediginde vakif oluyor bir bilgiye, yoksa sirtindaki cuvalda tasir durursun o bilgiyi.

Kissadan hisse:Yaratici ile iletisime gecin diyor Mayalar. Goz korkutarak neyi yapmis ki bu insanoglu ey Maya kavmi. Idrak icin bilme, bildigini anlamak icin de sevgi atesi gerek. O sonmeyen atesin bir kaynagi varsa onun gizli haritasini koysaydiniz ya cebimize takvim yerine.

Sevgi ve muhabbetle kaliniz...
Daglarkizi