23 Aralık 2012 Pazar

Benim Kıyamet'im


20Aralık 2012

Yarın "Kıyamet" kopar mı, kopmaz mı tartışmaları sürerken, Şirince'deki gecelik yatak fiyatları bol sıfırlı rakamlara varmış, I love Maya tişörtleri yok satarken; bir an durup düşündüm. 

Öleceksem bari bir vasiyet yazayım dedim. Kıyamet gerçekten koparsa, bırakacağım vasiyetten kimsenin yararlanamayacağını hatırlanyınca ise hayatımdaki insanları  değerlendirmeye karar verdim.

Yarın yok olacak olsam kime ne derim ve neleri yapmadan göçüp gitmiş olurum diye. 

Teşekkür edilecekler listemin bu kadar uzun oldunu bilmiyordum.
Aileni seçemezsin ama benim şeçme şansım olsa yine bu aileyi seçerdim. Yaşadığım sürece beni seven, destek veren, güvenen bir ailemin (topluca) olması hayatın bana verdiği en değerli hediyeymiş. Kıymetini bildim mi derseniz, duruma göre, işime geldiği ölçüde bilmiş olabilirim. Bazen burunlarından fitil fitil getirdiğim, sabırlarını zorladığım da olmuştur. Kan bağımız olduğu için kıyamayıp, beni kapıya koyamayacaklarına güvenmenin verdiği rahatlığa paha biçilemez.
Hepsine minnettarım. 

Arkadaşlarım;  kimi çok eski, kimi daha yeni edindiğim dostlarım. Aslında huysuzluklarıma katlandıkları, akıl verdikleri, benimle gülüp ağladıkları için onlara biraz da deli gözüyle bakmama rağmen teşekkürler. Ben kendimin dostu olsam çoktan çekip gitmiştim, onlarda peygamber sabrı varmış.  Bazen kırıldık, bazen barıştık ama kıyamet gününe kadar devam ettik ya;  peşimi bırakmayacak kadar da inatçılar,  vallahi bravo!

Hayatıma giren çıkan bir sürü insanın hepsine yetişemem ama bazılarına okkalı iki laf etmeden ölmek istemem doğrusu.

İki muhterem beyefendiye ve pek şahsiyetli iki hanıma "benden uzak olun da, cehenneme direk olun, umrumda değil" dizeleriyle veda etmek istiyorum. Yeryüzünde bir türlü bulamadıkları her ne ise umarım öbür dünyada onları bekliyordur. Bu da bir tür dilek ise, diledim gitti. 

Gelelim yapamadıklarıma; işte ölüp gitmenin en çok koyduğu his de bu: yaşanmamışlıklar. İlkbaharda çiçekli kırlarda koşamadım, kutuplarda beyaz geceleri göremedim, limuzinle gezemedim, sevdiklerime az vakit ayırdım ya da piyangodan para kazanamadım gibi maddi-manevi yaşayamadıklarım değil üzüldüğüm.

Elimde fırsat varken keşke herşeye daha çok gülseymişim, kahkahalarla, katıla katıla, nefes borum tıkanıp öksürene, gözümden yaşlar gelene kadar, yüksek sesle gülseymişim diyorum. Ben güldüm mü zorluklar daha baş edilir, problemler daha kolay çözülür ve huzur daha bir elle tutulur olacakmış meğerse. 

Geç de olsa bunu anlamaktan mutluyum; son iki günümü herşeye gülerek geçirdim ve bundan çok zevk aldım. Herkese tavsiye ederim. Sizi güldürmeyen insanlardan uzak durun.

Söyleyecek başka sözüm yok; nasılsa yarın mahşer de görüşürüz.

Elveda Dünya

-----   -----

22 Aralık 2012

Kıyamet kopmadı; hatta yakınından bile geçmedi.  Halbuki kendimi ne güzel hazırlamıştım oldu mu ya bu şimdi? Kıyamet değil ama kabak benim başımda patladı. 

Dünkü yazıdan sonra kırgın bir suratla annem geldi. 2 saatimi aslında onun sözünden hiç çıkmağımı, onun zayıf noktalarından faydalanıp işime geldiği gibi davranmadığımı, kendisinin rol modelim olduğunu izah ederek geçirdim. Eski defterler açıldı, saçıldı sonra tekrar toplandı çok şükür. Kıyamaz demiştim zaten.

Yakın arkadaşlarım aradı, "demek onları deli yerine koyuyormuşum, ben ne kadir kıymet bilmezmişim, yıllarca verdikleri kopyalar, akıllar ve yemek tarifleri haram olsunmuş, dediğim gibi şimdi çekip gidiyorlarmış da haberim olsunmuş."  Ne dedim ne dolaplar çevirdim o an ki panikten şimdi hatırlamıyorum ama sonunda bu yazının aslında bir şaka olduğuna, yarın hep birlikte gülelim diye uydurduğuma inandırdım. Bundan sonra bana temkinli yaklaşacaklarını düşünüyorum. Hiç iyi olmadı hiç. Ya işte böyle insanoğlu kuş misali, bir bakmışsın uçup gitmiş. 

"O iki beyefendi ve hanım biz miyiz?" diye arayanlar beni hayrete düşürdü. İsimlerini tek tek yazdım, epey uzun bir liste oldu. Hepsi de daha önce benim farkına varmadığım bazı olaylardan bahsetti. Onlar bir şey yapmamış da filanca yapmış, falanca da desteklemiş. Suçları üstünden atan atana.  Dinledikçe şaştım kaldım. Demek ki arkamdan türlü dolaplar çevriliyormuş da haberim yokmuş. Bende kendimi kül yutmaz sanırdım. Safmışım halbuki; öyle saf altın gibi değil, bildiğin saf! Yarası olan gerçekten gocunuyormuş dedim ve bunları öğrenmek beni çok üzdü. 

"Her istediğin oldu, neyin eksik de laf ediyorsun? Gülmemiştim diyip şikayet etme bak yaradanın gücüne gider" diye arayan yaşı ilerlemiş eş dost ve  bilgiç akrabalarıma onları evlerinden limuzinle aldırıp, ilkbaharda çiçekli kırlarda beraber mangal yapmayı, etleri ve içecekleri benim getireceğim sözünü vererek bu saldırıyı da püskürtmeyi başardım. Nasılsa yarısı dün ne yediğini hatırlamıyor,  bunu da unutacaklar diye düşünüyorum.

Şimdi çok mutsuzum, gülecek halim de kalmadı. Kıyamet kopsaydı iyidi. Bana bu oyunu oynayan Maya'lara teessüflerimi bildiririm, kıyamet diye bir şey uydurdunuz tamam da günü saati bile saptanmış kıyamet olurmu? Bu kadar da desteksiz atılmaz ki!  Bu kadar da körü körüne inanılmaz ki!









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder